Evrenin yaratıcılığı sürekli devam eden ve sürekli olarak bitmeksizin üreten bir süreç. Çünkü şu anda halihazırın anının milyarlarca bölümü olan bir anda bile bir hareket bir üretim süreci devam ediyor. Şu an yeryüzünde milyarlarca canlı ölürken milyarlarcası yeniden doğuyor ve bu süreç durmaksızın sürüyor.
Ve bu tablonun içerisinde elbette iç içe pek çok farklı düzeylerde yaratılışlar mevcut. Örneğin insan bedeni hücrelerden oluşuyor. En küçük canlı birim hücreler. Bu yüzden hücrelerimiz sürekli olarak bu yaratıcılığa katkıda bulunan ve bedenimizin canlılığı için birbirleriyle işbirliği ve koordinasyon içerisinde çalışan birimler. Bunların üzerinde organlar var. Ama bütün bunların ardında bedenimizde kendisini gösteren ve sürekli devam eden bir başka yaratıcı süreç var. O da zihnimiz. Zihnimiz durmaksızın bir şeyler üretiyor, ve bu ayrı bir boyutu oluşturuyor. Bu düşünceleri ifade etmediğimiz sürece bizim içimizde kalıyor ama ifade etmesek bile başka bir mekanizmayla çevremiz üzerinde etkide bulunuyorlar.
Şimdi düşünce düzeyinde yaratıcılık için ne yapmak lazım acaba. Yaratıcılığı körüklemek için. Elbette bilinçdışını belli bir işe koşmak gerekiyor. Onu belli bir hedef doğrultusunda yönlendirmek. Ve hangi hedef doğrultusunda ne zaman yönlendireceğini iyi bilmek gerekiyor. Çünkü her iş her zaman yapılmaz. Her tür yaratıcılık her an harekete geçmeyebilir. Bu yüzden burada bize yardımcı olabilecek bazı doğal süreçler ve bu süreçleri yönetme hakkında bir bilgiye sahip olmamız gerekir.
Beynimizin iki yarımküresi var. Genel araştırmalara göre daha çok sağ beynin sezgisel yaratıcılıkla ilgili olduğu söylenir. Ve sol beynin de daha mantıksal işlerle uğraştığı. Ve burada önemli nokta şudur. Sol ve sağ beynimiz gün içerisinde münavebeli olarak baskın hale gelirler. Bunun 90 dakikalık periyotlarla olduğu söylenmektedir. Bunu kendi kendinize anlamanın yolu hangi burun deliğinizin daha açık olduğuna dikkat etmektir. Nefes alırken kontrol ettiğinizde hangi burun deliğiniz daha açıksa onun tersi olan yarıküre baskın demektir. Yani eğer sol burun deliğiniz daha açıksa o zaman beyninizin sağ yarımküresi daha aktif durumda demektir. Ve bu süreci takip ederek ne üzerinde çalışacağınıza karar verebilirsiniz.
Ya da yaratıcı süreçleri körüklemek için ruh halinizi kontrol altına alma yolunda bazı çalışmalar da yapabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi bilinçdışını sıkıştırmaktır. Bilinçdışını sıkıştırdığınızda ve ona doğru soruları sorduğunuzda gerçekten oldukça yaratıcı bir biçimde çalıştığını görebilirsiniz. Çünkü zaten sıkışık durumlarda bu yaratıcılığı gösterebilirsiniz.
Tabii yaratıcılık sürecinin öncesinde yaratıcı çalışma yapılacak konuyla ilgili bir birikim de elde etmek gerekir. Yaratıcılık konusunda yaratıcı olmak da ayrı bir mesele ama her halükarda bilinçdışına bir yön verildiğinde o yön doğrultusunda ilerleyecektir.
Şu anda yaşamımızın büyük bir bölümünü idare eden pek çok bilinçdışı süreç var. Şu anda bedenimizdeki biyolojik dengelerin sağlanması, yaşamımızın devam ettirilmesi ve daha pek çok hayati mekanizma bilinçdışı süreçlerle işliyor. Aynı zamanda zihnimizde şu an çalışan pek çok süreç de bilinçdışı mekanizmaların sonucu işliyor. Bir şeyleri algılamak, değerlendirmek, imgelemek, düşünmek, karşılaştırmak, konuşmak, hatırlamak, bir şeyler yaratmak, öğrenmek vb. gibi pek çok süreçleri nasıl yaptığımızı herhangi bir biçimde bilmeden yapıyoruz. Bunların çoğu küçük yaşlarda öğrendiğimiz hatta bazıları doğuştan beraberimizde getirdiğimiz yetenekler. Yani bilinçdışı düzeyde biz hiç farkında olmadan tıkır tıkır işleyen bir mekanizma var. Ve bu tamamen doğal bir biçimde organize oluyor. Öğrendiğimiz bilgiler uygun şekilde tasnif ediliyor, kayıtlar uygun şekilde korunuyor, aynı konuyla ilgili olanlar aynı dosyaların içerisine kaydoluyor, gereksiz detaylar çıkarılıyor vs. vs. Bütün bunlarla ilgili aslında hiçbir fikrimiz yok ama bilinçdışı bütün bunlara ait fonksiyonları hiç aksatmadan yerine getiriyor ve zihnimiz mükemmel bir biçimde kendi işleyişini sürdürüyor. Bu durumda aslında yaratıcılık için bizim çok da fazla bir şey yapmamıza gerek yok. Çünkü zaten öğrenmiş olduğumuz pek çok şey var ve bunlar zaten bilinçdışında kayıtlı. Bu arada bir parantez açarak şunu da ekleyeyim: bilinçli ya da bilinçdışı biçimde zihnimize kaydettiğimiz hiçbir şey silinmez. Yani aslında biz hiçbir şeyi unutmayız. Yani unutma diye bir şey söz konusu değildir. Yalnızca belki istediğimiz zaman istediğimiz bilgilere ulaşmakta zorluk çekebiliriz. Ama aslında bilinçdışı hiçbir şeyi unutmaz. Dolayısıyla eğer bilinçdışıyla iyi bir işbirliği içerisine girersek o zaman gerçekten öğrenmiş olduğumuz her şeyden fazlasıyla yararlanabilir hatta bütün bunlardan yararlanırken oturduğumuz yerde yeni şeyler de öğrenmeye başlayabiliriz.
İşte bu yüzden yaratıcılığı körüklemek ya da kendi içimizdeki yaratıcılığı daha fazla ortaya çıkarmak için yapmamız gereken şey bilinçdışıyla işbirliğimizi artırmaktır. Bunun da en kestirme yolu “trans” hallerinden yararlanmaktır. Trans hali bizim bilinçdışı ile irtibata geçmemizi sağlayan en kolay yoldur. Tabii bu noktada birçok okuyucu şunu düşünebilir trans hali olağandışı bir haldir ya da ben transa giremem. Bu aslında trans olgusunu nasıl tanımladığımıza bağlıdır. Çünkü aklı başında olan her insan istisnasız olarak trans hallerini deneyimleyebilir.
Hiç televizyona, bir kitaba ya da herhangi bir işe dalıp size seslenildiğini duymadığınız olmadı mı? Zihninizde yanınızda olmayan biriyle konuştuğunuz, tartıştığınız? Bulamadığınız bir eşyanız gözünüzün önündeyken onu görmediğiniz zamanlar? Bir şeyler planladığınız ve belli bir projeye çok fazla yoğunlaştığınız zamanlar… Hoşlandığınız bir filmi izlerken hissettiğiniz duygular… Çok sevdiğiniz biriyle birlikte olduğunuzda birkaç saatin birkaç dakika gibi geçmesi… vs.
Bunların hepsi bariz trans halleridir. Aslında trans hali bizim doğal halimizdir, çünkü günlük yaşam içerisinde bir şeyleri algılayabilmek ve öğrenebilmek için dikkatimizi belli bir noktaya odaklamamız gerekir. İşte dikkatimizi belli bir noktaya yoğunlaştırdığımız ve bir şeyler öğrendiğimiz her an trans hali yaşarız. Çünkü o anda algılama alanımız içerisindeki pek çok şeyi silerek dikkat alanımızı sınırlarız. İşte bu tip durumlar içine girip çıktığımız trans durumlarıdır. Yani trans bizim doğal halimizdir ve günlük yaşam içerisinde hepimiz bir trans halinden diğerine geçeriz.
Mesele bu durumdan nasıl yararlanabileceğimizdir. Yani trans hallerini maksatlı olarak yaratıcılık için nasıl kullanabileceğimiz. Bu doğal bilinç halinden yararlanmak için onu yönetmeyi öğrenmemiz gerekir. Yani kendimizi belli bir amaç ve hedef doğrultusunda trans haline sokmayı ve gerektiğinde çıkmayı öğrenmemiz gerekir. Bu aslında öğrenilmesi çok zor bir süreç değildir. Bunun için bir süre antrenman yapmanız ve kendinizi buna alıştırmanız yeterlidir. Hatta bunu hemen deneyebilirsiniz bile. Aşağıda yazanları bir kayıt cihazıyla kaydedin ya da bir arkadaşınızdan size yavaşça okumasını rica edin.
Şimdi rahat bir koltuğa oturun ve gözlerinizi önünüzde duran bir nesneye ya da duvarda belli bir noktaya odaklayın. Ona dikkatlice bakın ve bu durumu bir süre, gözleriniz yorulup kapanmak isteyinceye kadar sürdürün.
Göz kapaklarınız ağırlaşmaya başladığında gözlerinizi kapatın. Ve farkındalık alanınızda ne varsa hepsini olduğu gibi kabul edin. Zihninizin nasıl kendiliğinden birtakım şeyler ürettiğini gözlemleyin. Resimler, sesler, sözcükler ya da belli hisler. Kendi içinizde olan biteni bir süre izleyin.
Ve daha sonra kendinizi iyi hissedebileceğiniz ve gerçekten yaratıcılığınızı ortaya koyabileceğiniz bir mekan imgeleyin. Burası sihirli bir mekan olsun. Öyle bir yer ki her düşündüğünüz anında gerçekleşiyor… Oraya dilediğiniz her şeyi yerleştirebilirsiniz. Ne istiyorsanız onu. Ve orada dilediğiniz her şeyi yaratabilirsiniz. İsterseniz oyuncaklar, süper bilgisayarlar, müzik aletleri, resimler, çeşitli makineler vb… Ve bu aletleri kullanarak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Dilerseniz oyun oynayıp eğlenebilir, ilgileniyorsanız bir müzik çalabilir, resim yapabilir, bir makine yaratabilir, bir bilgisayar programı yapabilir ya da her ne istiyorsanız onu gerçekleştirebilirsiniz. Bu mekanda yapabileceklerinizin sınırı yok. Orada her an sonsuz olasılıklar sizin için hazır bekliyor… Ne dilerseniz onu yerleştirebilir, ne dilerseniz yaratabilirsiniz. Ve bu mekanı dilediğiniz her an kullanabilir, orada dilediğiniz değişiklikleri yapabilir ve dilediğiniz anda yaptığınız şeylere kaldığınız yerden devam edebilirsiniz… Ve orada yaratıcılığınızı bir süre ifade ettikten ve dilediğinizi yaptıktan ya da yalnızca oyun oynadıktan sonra tekrar normal gerçekliğe dönün ve hazır olduğunuzda gözlerinizi açın.
Belki ilk seferinde bütün bunları zihninizde çok canlı bir biçimde canlandıramamış olabilirsiniz. Bunun için hiç endişelenmeyin. Bu imgeleme çalışmasını tekrarladıkça size daha kolay geldiğini ve her seferinde biraz daha derinleşerek bu eğlenceli deneyimin içerisine daha fazla daldığınızı fark edebilirsiniz.
Yaratıcılıkla ilgili olarak en fazla dikkat etmeniz gereken şeylerden birisi yaratıcılığınızı ortaya koyduğunuz faaliyeti bir oyun gibi görmeniz ve ona bir eğlence duygusuyla yaklaşmanızdır. Elbette yaratıcılığın tüm örnekleri bir eğlence duygusu içerisinde yaratılmamıştır. Ancak genel olarak ciddi ve gergin bir tavır içerisindeyken insan fazla bir yaratıcılık sergileyemez. Yaratıcılık için rahat, eğlenceli ve neşeli bir tavır çok daha uygundur. Zaten herhangi bir alanda yüksek yaratıcılık sergileyen tüm insanları incelediğinizde ortak olarak hepsinin oldukça neşeli insanlar olduğunu ve yaptıkları şeyi bir oyun gibi yaptıklarını görürüz. Böyle bir tavır yaratıcı bir trans halini yakalamanızı kolaylaştırır ve kendinizi bu durumda daha iyi hissedersiniz. Çünkü insan kendisini iyi hissederken çok daha verimli yaratıcılık örnekleri sergileyebilir.
İnternette dolaşan bir mailde Google firmasının Zürich’deki bir ofisinin resimlerini görmüştüm. Bildiğiniz gibi Google firması son yıllarda dünyanın en büyük gelire sahip firmalarından biri ve şu anda paha biçilemiyor. Google’ın ilerleyişinin ardındaki en önemli itici güç tam anlamıyla yaratıcılık. Ve ofisleri bir iş yerinden çok bir oyun alanına benziyor. Rengarenk döşenmiş ortamlar, oyun alanları, her türden oyuncaklar, merdiven yerine kaydırakla inilen mekanlar, akvaryumlarla donatılmış dinlenme ve meditasyon mekanları, kendinizi izole edebileceğiniz kocaman bir arı kovanı gibi dizayn edilmiş çalışma mekanları, çocuklarını yanında getiren çalışanların çocukları için oyun alanları, her tür teknik donanım vs. Yani her şey yaratıcılığa odaklı biçimde dizayn edilmiş.Ve işte sonuçlar ortada.
Elbette her iş yerinin bu olanakları sağlaması mümkün değil ve zaten gerekli de değil. Ama eğer yaratıcı bir çalışma ortaya koymak isteniyorsa o zaman mutlaka kendinizi rahat hissedebileceğiniz ve içinizde eğlence duygusu oluşturabilecek mekanlara ihtiyacınız olacaktır.
Yaratıcılık için yararlı olabilecek bazı unsurları özetlersek maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz.
Bilinçdışı her zaman çok yaratıcıdır.
Bilinçdışını sıkıştırdıkça yaratıcılık körüklenir.
Yaratıcılığınızı ifade etmek istediğiniz alanda gerekli becerileri öğrenmek gereklidir.
Bilinçdışını yaratıcılığa koşullandırmak için ona belli bir hedef vermek gerekir.
Yaratıcılık için gerekli ruh hallerine girmek öğrenilebilir.
Trans halleri yaratıcılığı körükler.
Yaratıcılık için her türlü olasılığa açık ve esnek olmak gerekir.