Bilinç nedir? “Bilinç” şu an farkında olabildiklerimizden ibaret olan, içinde bulunduğumuz zaman ve mekan sınırlarıyla bağlı bulunan kısmımızı anlatmak için kullandığımız bir kavramdır. Şu an bu yazıyı okurken, sözcükleri görürsünüz, içinizden seslendirirsiniz ve bütün bunlardan bir anlam çıkarırsınız. Ama fark etmediğiniz şey aslında bütün bu süreçlerin hiç farkında olmadığınız, hatta hiç bilmediğiniz “bilinçdışı” işlemlerle yürüdüğüdür. Ve bu durum genellikle fark edilmez, ama okuduklarınızı anlamak birçok kompleks işlemin birlikte yürüdüğü tamamen bilinçdışı bir süreçtir.

Bazı örneklerle konuyu daha net hale getirebiliriz. Bilinçli zihin ve bilinçdışı zihin çeşitli benzetmelerle kolayca anlaşılabilir. Örneğin önünüzde çok geniş ve detaylı bir harita var. Diyelim ki 10 m2 büyüklüğünde bir harita… Bu haritayı incelerken elinize bir büyüteç alıyor ve çeşitli yerlerini inceliyorsunuz. Haritanın incelediğiniz kısmı bilinçli farkındalığınızı temsil eder. O an göremediğiniz ama yerinde duran diğer kısımlar ise bilinçdışını. Eğer bu haritaya yukarıdan bakarsanız bütününü görebilirsiniz, ama bilinçli zihniniz haritanın bütününü tüm detaylarıyla kavrayamaz. Zaman içinde parça parça haritanın her yerini öğrenebilirsiniz. Ve zaman içinde haritanın her yerine hakim olabilirsiniz. Ama o haritayı anlatmanız gerekirse bir anda sadece bir bölümünü anlatabilirsiniz. İşte bilinçli zihin ve bilinçdışı zihin buna benzer. Bililnçli zihin, haritanın odaklandığınız bölümüdür. Bilinçdışı ise geri kalan kısımlar.

Aynı şeyi bir kitap benzetmesiyle de anlatabiliriz. Diyelim ki, okuduğunuz bir kitap var ve kitabı tekrar okuyorsunuz. Kitabın okuduğunuz sayfasındaki cümle bilinçli zihninizin içeriğini oluşturur. Kitabın diğer sayfaları ise bilinçdışını temsil eder. Belli bir anda sadece bir cümleyi ele alabilir, bir paragraf hakkında konuşabilirsiniz. Eğer tüm kitabı ezberlediyseniz diğer kısımlar bilinçdışında kayıtlıdır. Fakat belli bir anda yalnızca bir bölümünü dikkat alanına getirebilirsiniz.

İşte bu örnekler bilinç ve bilinçdışı hakkında bize bir fikir verebilir. Şimdi düşünün, doğduğunuz andan bu yana ne kadar çok şey öğrendiniz; gördükleriniz, duyduklarınız, hissettikleriniz, yaptıklarınız, hayalleriniz vb… Ve tüm bu öğrendikleriniz bilinçdışında kayıtlı duruyor. Yeri ve zamanı geldiğinde devreye giriyor ve bundan gerektiği kadar yararlanıyorsunuz.

Bilinçdışının Sınırları

“Peki bu bilinçdışı zihnin sınırları nereye kadar uzanır?” diye düşünebilirsiniz. Sadece doğduğumuz andan bugüne kadar mı? Yoksa anne karnına düştüğümüz andan itibaren öğrenmeye mi başlıyoruz? Peki ya bundan öncesi ve ötesi? Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Aklı başında olan herkes bilinçdışının bunların ötesine uzandığını görüp anlayabilir.

Mesela üstün yetenekleri olan çocuklar… Bu tip yetenekler sergileyen çocuklara baktığımızda yetenekli oldukları alanda yaşıtlarına göre çok önde oldukları açık ve nettir. Ben kendi alanım olan müzik alanında bu tip yetenekli çocukları gördüğümde yaptıklarına gerçekten hayret ediyorum. Çünkü bazıları o kadar küçük yaşta o kadar büyük işler yapıyorlar ki, bunlara bakıp sadece rastlantısal bir olgu deyip geçiştirmek mümkün olmuyor. Mesela 10 yaşlarında bir kemancı kız kendi bestelediği konçertoyu çalabiliyor. Buna benzer çok sayıda örnek var. Bu çocukların yaptıkları işi bilerek doğdukları o kadar net ki, bunu görmemek imkansız. Elbette her şeyin çeşitli tarzda açıklamaları yapılabilir, ama bana göre en kestirme açıklama evrenin hiçbir enerjiyi israf etmediği gibi harcanan emekleri de israf etmemesi. Yani geçmişte yapılmış işler, harcanmış çabalar ve öğrenmeler bugün burada doğmuş bir bebeğin beynine nakil olabiliyor ve böylece üstün yetenek dediğimiz durum ortaya çıkıyor.

Bu durumda “bilinçdışı” dediğimiz alanın sınırlarını epeyce genişletmemiz gerekiyor. Daha doğrusu, kendi kişisel bilinçdışı alanımızın daha geniş bir “kolektif” alan içinde yer aldığını ve bu kolektif alan ile etkileşim içinde olduğunu anlamamız gerekiyor.

Bunu internet ağına da benzeterek anlayışımızı kolaylaştırabiliriz. İnternet ağı, internet erişimine sahip her bilgisayar kullanıcısının her yerden bağlanabildiği büyük bir kolektif alan. Orada sayısız web sayfası, e-mail, sosyal ağ vs. içerisinde birçok bilgi, resim, müzik, video vs. duruyor. Dilediğiniz anda bunlardan istediğinize ulaşabilir, okuyabilir ve hatta etkileşimli sitelerde bir şeyler paylaşabilirsiniz. İnternet ağı tam anlamıyla bir kolektif alan. Orada bulunan her şey kaldırılmadığı sürece yerinde duruyor ve bu birikime her an ulaşmak mümkün. Ve bu alan içerisinde belli bir hedefe ulaşmak için düzenlenmiş “arama motoru” denilen sistemler de mevcut. Buraya aramak istediğiniz konu ile ilgili sadece sözcük değil, resim de girebiliyor ve ilgili konularda tarama yaptırabiliyorsunuz.

Bizim bilincimiz de buna benzer -aslında sonsuz derecede kapsamlı- bir bilgi ve veri okyanusu içerisinde bu sistemle kaçınılmaz bir etkileşim halinde varlığını sürdürüyor. Bir taraftan duyular yoluyla etrafımızdaki dünya ile etkileşimimizi sürdürürken diğer yandan bilinçdışı düzeyde bundan çok daha geniş bir sistemle etkileşim içerisinde bulunuyoruz. Bu “bilinçdışı” etkileşimin günlük hayatımıza olan etkilerini her zaman açık ve net bir şekilde fark edemesek de yine de bizi etkilemeye devam ediyor.

Bu etkiler bazen ani sezgiler, bazen de rüyalar olarak kendisini gösterebiliyor. Bazen bir sanat eserinde, bazen bir buluşta, bazen bir liderin ifadelerinde, bazen bir annenin çocuğuna davranışında… Bilinçdışından gelen itilimler öyle ya da böyle kendisini ifade edecek bir yol buluyor.

Bilinçdışının İşlevleri

Aslında yaşantımızın ve yaptığımız eylemlerin o kadar büyük bir bölümü bilinçdışına dayalı olarak gerçekleşiyor ki, bununla ilgili bir oran verecek olsak herhalde en az yüzde 95 olurdu. Mesela tam şu anda muhtemelen bir yerde oturmuş bu yazıyı okuyorsunuz. Gözleriniz sözcükleri takip ediyor, içinizden bu sözcükleri seslendiriyorsunuz ve zihniniz bunlardan kendi dağarcığına göre anlamlar çıkarıyor… Bu arada kalbiniz atmaya devam ediyor, nefes almaya devam ediyorsunuz, bedeninizdeki çeşitli kaslar sizi oturur ya da ayakta tutabilmek için çalışmaya devam ediyor, bedeninizdeki tüm yaşamsal işlevler sürüyor vs. vs. Bütün bu işlemler tamamen farkındalığınızın dışında bilinçdışı bir biçimde gerçekleşiyor. Bu arada beyniniz burada okuyup anladıklarınızı bilinçdışı belleğinize kaydetmeye devam ediyor. Sonra yeri geldiğinde bu öğrenmelerden yine bilinçdışı düzeyde yararlanıyorsunuz. Belki bir kısmı bilinç düzeyine çıkıyor, bir kısmı ise bilinçdışı düzeyde kalmaya devam ediyor.

Ve öğrenme dediğimiz süreç belli bir oranda bilinç düzeyinde gerçekleşirken büyük oranda bilinçdışında gerçekleşiyor. Yani çoğu zaman neyi nasıl ne şekilde öğrendiğimizi bilmeden öğreniyoruz. Ve bu öğrendiklerimiz yine bilinçdışı olarak kullanılıyor.

Bilinçdışını Yönlendirmek

Bu durumda aklınıza şöyle bir soru gelebilir: “Peki bilinçdışı bu kadar çok şey biliyorsa, hatta sınırları bizim farkında bile olamadığımız kolektif bir alana kadar uzanıyorsa, o zaman bu potansiyeli nasıl kullanılır hale getirebiliriz?”

Aslında bu potansiyelin ciddi bir bölümünü halen kullanıyoruz. Ama yaşamlarımız genellikle belli bir yöne doğru hedeflenmemiş olduğundan dolayı bilinçdışı kaynaklar da potansiyel halde kalmaya devam ediyor. Bunları harekete geçirmek ve buradaki potansiyelden yararlanabilmek için yapılabilecek çok şey var. Ama ilk yapılabilecek şey herhalde kendinize belli bir hedef saptamak ve o hedef doğrultusunda eyleme geçmektir.

Bilinçdışına eğer bir hedef vermezseniz hiçbir yere gitmez. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük terapistlerinden birisi olan Milton Erickson (1901 – 1980) bilinçdışının önemini en iyi kavrayan ve ondan terapi alanında en etkili biçimde yararlanan insanlardan biriydi. Erickson kendisinin geliştirdiği çok çeşitli yöntemleri kullanarak -bu yöntemler genel olarak “Ericksonian Hipnoz” olarak adlandırılır- insanları bilinçdışı kaynaklarla buluşturur ve onların içlerindeki potansiyeli hem psikolojik problemleri çözmek hem de yaşamlarını daha verimli hale getirmek için kullanırdı. Erickson’un bilinçdışı ile ilgili öğrencilerine ve bazen danışanlarına anlattığı hoş bir öykü vardır:

“Amerika’da bir çiftlikte atlardan biri kaybolur. Birkaç gün sonra bir adam kaybolan atla birlikte çiftlikte belirir. Sahibi atı hemen tanır ve adama onu nasıl bulup getirdiğini sorar. Adam ‘ben bir şey yapmadım ki, at buraya kendi geldi.’ diye cevap verir. Atın sahibi peki burayı nasıl buldunuz? diye üsteler. Atı getiren adam, ‘Bu güzel hayvan benim çiftliğime geldi. Davranışlarından vahşi olmadığını anladım. Sonra ona eyer vurdum ve yola çıktık. Bazen biraz ot yemek istedi, izin verdim. Bazen biraz su içmek istedi, ona su içirdim. Sonra onu tekrar yola soktum ve hep yola devam ettim. Sonunda buraya geldik. Yani aslında o kendisi geldi.’ diye yanıtlar.”

Bu öyküde tahmin edeceğiniz gibi “at” bilinçdışını temsil etmektedir. Yani bilinçdışı kendince bir şeyler arar. Onu yolda tutar ve ona bir hedef verirseniz sizi gitmeniz gereken yere ulaştıracaktır. Ama onu başıboş bırakırsanız oradan oraya gezer…

Kısacası bilinçdışı kendi içinde pek çok olasılıkları barındırır. Hatta bilincin tam tersine bilinçdışında birbirine zıt olasılıklar aynı anda barınabilirler. Bilinçli zihin genellikle “ya – ya da” mantığıyla çalışır, ancak bilinçdışı düzeyde pek çok olasılık aynı anda orada olabilir. İşte bu yüzden yaratıcılığın kaynağı bilinçten ziyade bilinçdışıdır. Ama ne var ki, eylemi başlatan ve o eylemi belli bir hedef doğrultusunda tutması gereken taraf “bilinç”tir. Bu yüzden bilinçli zihni de yabana atmamak, ancak bilinç ve bilinçdışını birbirleriyle uyumlu hale getirmek bizim için çok önemlidir.

Zaten yaşam içerisinde başarılı ve yaratıcı insanlara baktığımızda bilinçli zihinleriyle bilinçdışı arasında iyi bir uyum yakaladıklarını görürüz. Eylemlerimizin çok büyük bölümünü bilinçdışı yönlendirdiğine göre, zaten bilinçdışıyla bilinçli zihin çatışırsa kazanan taraf istisnasız olarak bilinçdışı olacaktır. Bu bakımdan bilinçdışı kaynaklarla iyi bir arkadaşlık geliştirmek her açıdan işimizi kolaylaştıracak ve çok daha verimli bir hayat yaşamamızı sağlayacaktır.

Bu uyum halini yakalamak elbette her konuda olduğu gibi istek duymayı, hedef koymayı ve bu yönde pratik yaparak alışkanlık kazanmayı gerektirir. O zaman gelin şimdi bu konuda neler yapabileceğimize bir bakalım.

Bilinçdışı Kaynaklardan Yararlanmak

1. Bilinçdışı yeteneklerinizin farkında olun:

Bilinçdışı kaynaklardan yararlanmanın ilk adımı normal yaşamınız içerisinde “bilinçdışı” olarak yatkın olduğunuz özelliklerin farkına varmak ve bu yeteneklerinizin yaşamınızı nasıl şekillendirdiğine dikkat etmektir. Herkesin doğuştan yatkın olduğu bir şeyler vardır. Sanat, bilim, sosyal ilişkiler, liderlik, dil, yaşam becerileri vs. Yatkın olduğunuz alanları tespit edin ve kolaylıkla yaptığınız şeylerin farkına varıp onları kabul ve takdir edin.

2. Yeteneklerinizi yaşamda kullanılır hale getirmek için pratik yapın.

Yetenekli olduğunuz alanlarla ilgili faaliyetler oluşturun. Bu konuda egzersizler yapın, bir şeyler üretin, eğitimlere katılın, okuyun ve kendinizi yetiştirin. Yeteneklerinizin gerçek yaşama yansıması beyninizi bu yönde eğitmenize bağlıdır. Bu da ancak birtakım eylemleri tekrar ederek ve egzersiz yaparak gerçekleşir.

3. Rüyalarınızı takip edin.

Bilinçdışının bilinçle irtibat kurmasının en etkin ve kestirme yolu rüyalardır. Rüyalarınıza dikkat ettikçe, onlara değer verdikçe bilinçdışı ile bağlantınız daha etkin ve daha verimli hale gelecektir. Rüyalarınızı yazmak, rüyalar aracılığıyla rehberlik istemek, rüyalarınızdan yaratıcı öğrenme faaliyetleri için yararlanmak, hatta rüyalarınızda belli konularda egzersiz yapmak mümkündür. Bu konu üzerinde çalıştıkça bu kanaldan daha fazla yararlanabilir hale gelebilirsiniz.

4. Duygularınızla ve bedeninizle daha fazla bağlantı kurun.

Bilinçdışının bilinçle irtibat kurduğu ikinci etkin yol duygular ve bedensel hislerdir. Duygularınızın farkında olmak, bedeninizle iletişim halinde kalmak bilinçdışından gelen doğal sinyalleri alabilmenizi sağlar. Bu bakımdan gün içinde mümkün olabildiğince duygularınıza ve duygularınızın bedenin hangi bölgelerinde yoğunlaştığına dikkat edin. Onları yargılamayın, ama size söylemek istediklerini anlamaya çalışın.

5. Değişik bilinç halleri ile ilgili uygulamalar yapın.

Oranı kişiye göre değişmekle birlikte normal bilinç hali içerisinde bilinçdışı ile bağlantımız azdır. Ancak çeşitli düzeyde trans halleri ve meditatif haller bilinçdışı ile bağlantımızın güçlendiği hallerdir. Bu tarz halleri elde etmek için yapacağınız çeşitli uygulamalar, gevşeme ve meditasyon çalışmaları, bilinçdışıyla bağlantınızı artıracak ve yaratıcılığınızı artırmanıza yardımcı olacaktır.

6. Kendinize hedefler koyun ve bu hedefleri zamanla sınırlayın.

Az önce de belirttiğimiz gibi bilinçdışına bir hedef vermezseniz başıboş bir at gibi ortalıkta dolanır. Hedefiniz yoksa zaman bir şekilde geçer. Ama zaman sınırı konmuş hedefleriniz varsa bilinçdışı zihin size bu yönde yardımcı olacaktır. Hatta, pek çok deneyimlerinizden de bilebileceğiniz gibi, zamanınız ne kadar kısıtlıysa yaratıcılığınız o kadar fazla olur. Çünkü bir şeyi hızlı bir şekilde yapmaya çalıştığınızda bilinçdışı daha fazla devreye girecektir.

7. Her an kolektif bir alanın içinde olduğunuzu hatırlayın.

Varlığınız ve bilinciniz kendinden çok daha büyük bir alanın küçük bir parçasıdır. Evrende kendi içinde bütünlük oluşturan her parça kendinden daha büyük bir bütünün parçasıdır. Nasıl ki bilinciniz aslında bilinçdışının engin sularında yüzen küçük bir bot gibiyse, bilinç ve bilinçdışıyla varlığınız da sonsuz genişlikte bir okyanusun içinde küçük bir damla gibidir. Dolayısıyla varlığınız öncelikle tüm insanlığın oluşturduğu bir bütünlüğün içinde yer alır. Bunun farkında olmak ve bu kolektif alandan gelen sezgilere kendini açmak yaşamınızı büyük ölçüde aydınlatacak ve bütünlük hissinizi güçlendirecektir.

Kısacası bilinçdışı potansiyelden yararlanmak her durumda olduğu gibi belli alanlarda odaklanarak çaba göstermeyi bekliyor. Dünyada yaşarken bilincin ve bilinçdışının kendisini ifade ettiği araç beynimizdir. Eğer beyninizi belli yönlerde eğitmezseniz bilinçdışı potansiyelden yararlanmak sizin için bir hayal olarak kalır.

Bilinç ve bilinçdışı hakkında söylenebileceklerin sonu yok. O yüzden bu yazının okuyanlarda gerekli farkındalığı oluşturduğunu umarak şimdilik burada noktalamak istiyorum. Bilinçdışının daha derin yönlerini ve günlük yaşamdaki problemlerimizle bağlantısını başka bir yazıya bıraktım.